Nusret
Bey 19 Nisan
1914’de Bayburt kaymakamlığına atandı. Onun Bayburt Kaymakamı olarak göreve
başlamasından kısa bir süre sonra Avrupa’da I.Dünya Savaşı çıktı. Bunun üzerine
Bayburt Bölgesinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan
Ermeniler, Rusların bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmalarına yardımcı
olacağı şeklindeki kışkırtmaları sonucu gönüllü silahlı Ermeni grupları teşkil
ederek Türk mahalle, köy, kasaba ve şehirlerinde katliamlara başladılar. Doğu
Anadolu Bölgesi’nde bu olaylar cereyan ederken Osmanlı idaresi,1 Haziran
1915’de savaş mıntıkasında oturan Ermeniler’in savaş alanı dışı olan Suriye
dolaylarına gönderilmesini içeren “Ermeni Tehciri” kanununu çıkardı.Haziran
1915’de Erzurum’daki 3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşanın emriyle, Bayburt harp
sahası içinde olduğu için bölgedeki Ermeniler de Nusret Bey’in idaresi altında
bulunun bölgedeki jandarma güçleri vasıtasıyla salimen Erzincan’a sevk
edildiler. Tehcir sırasında gayri kanuni hiçbir vukuat olmadı. Tehcire tabii
tutulan Ermeniler’in emval-i metrukeleri de oluşturulan bir komisyon tarafından
satılarak bedelleri kendilerine verildi.
Ermeniler
Bayburt’tan göç ettikten sonra da bölgede Ermeniler’in çetecilik faaliyetleri
devam etti ve bu konuda değişik tarihlerde Erzurum Vilayeti’nden Dahiliye
Nezareti’ne şifreler gönderildi.
Nusret
Bey I.Dünya Savaşı’nın en buhranlı günlerinde bir yandan Bayburt Ermenileri’nin
salimen tehciri için çaba sarf ederken diğer yandan da 3.Ordu’ya erzak temini
için çalıştı. Nusret Bey 3.Ordu’ya yaptığı bu hizmetlerinden dolayı değişik
tarihlerde Erzurum Valiliği ve 3.Ordu Kumandanlığı tarafından
mükafatlandırıldı.
Nusret
Bey 14 Haziran 1917’de, o sırada Yıldırım Orduları 2.Grup Kumandanı olan
Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ile Urfa Mutasarrıflığına tayin edildi. Nusret
Bey, Urfa’da görev yaparken Mondros Mütarekesi imzalandı. Bunun üzerine Urfa’da
işgallere karşı Müdafa-yı Hukuk Teşkilati’nın kurulmasında Nusret Bey’in büyük
emeği geçti.
Nusret
Bey Urfa Mutasarrıflığı görevinde bulunurken I.Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından
6 Nisan 1919’da Ermeni tehciri meselesinden dolayı azledildi ve İstanbul’a
çağrıldı.
Nusret
Bey İstanbul’a geldikten sonra Bayburt ve Ergani-Madeni Ermeni tehciri ve
taktilinden dolayı Mustafa Nazım Paşa başkanlığındaki Divan-i Harp-i Örfi’de
yargılandı ve suçsuz bulundu. Ancak yine de Nusret Bey askeri hapishanede
alıkonuldu. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine tüm
Anadolu’da olduğu gibi İstanbul’da da hava elektriklendi. Bunun üzerine hükümet
ortamı yatıştırmak için aralarında Nusret Bey’in de bulunduğu 40 tutukluyu
serbest bıraktı.
30
Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti ve yerine 2 Ekim 1919’da
Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu. Bu dönem öyle bir dönemdi ki kendi halinde
sükun içinde yaşayanlar bile beklenmedik bir kazaya uğrayıp her an tutuklanması
mümkündü. Nitekim Nusret Bey’de daha önce yargılanıp serbest kalmasına rağmen 6
Kasım 1919’da Ermeni tehciri meselesinden dolayı tekrar tutuklanıp cezaevine
kondu.
Nusret
Bey hapishanedeyken 18 Aralık 1919’da Divan-i Harp-i Örfi ve Dahiliye Nezareti
arasındaki yazışmada, halen cezaevinde bulunan Urfa eski Mutasarrıfı Nusret Bey
hakkında Şura-yı Devletçe verilen men’i muhakeme kararının mazbata suretinin
mumaileyhe tebliğ ettirildiği açıklandı.
Esad
Paşa’nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi 11 Mart 1920’de Nusret bey
hakkında Bayburt Müdde-i Umumiliğine bir telgraf çekerek; Bayburt Ermeni
tehciri sırasında Nusret Bey’in tutumu ile ilgili bilgi verilmesini istedi.
15
Mart 1920’da Esad Paşa’nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey’in
sorgusuna başladı. Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenileri’nin tehciri dolayısıyla
suçlanan Nusret Bey bu suçlamalara karşılık Bayburt ve Ergani-Madeni
Ermenileri’nin jandarma muhafazası altında salimen tehcir edildiğini, mallarının
da oluşturulan bir komisyon tarafından satılıp parasının sahiplerine
verildiğini, belirtti. Daha sonra mahkeme heyeti Bayburt’ta bazı kişilerin
ifadelerine başvurulmasını talep etti. Ancak Anadolu ile telgraf
haberleşmesinin kesilmesi üzerine Bayburt ile irtibat kurulamadı. Bunun üzerine
20 Mart 1920’deki Nusret Bey’in duruşması bir başka tarihe ertelendi.
Ali
Rıza Paşa Hükümeti’nin istifası ile yerine 8 Mart 1920’de Salih Paşa Hükümeti
kuruldu. Ancak bu hükümet fazla sürmedi ve yerine 5 Nisan 1920’de 4.Damat Ferit
Paşa Hükümeti kuruldu. Bu hükümetin en önemli meselesi Ermeni tehciri
davalarını hızlandırmaktı. İşte bu amaçla; hükümet 17 Nisan 1920’de I.Divan-ı
Harp-i Örfi Başkanlığına (Nemrut) Mustafa Paşa’yı atadı. 26 Nisan 1920’de de
“I.Divan-ı Harp-i Örfi Mahkemesi’nin Teşkilat ve Vazifeleri” hakkında bir
genelge yayınlayarak; tehcir davalarının öncelikli görüleceğini, yargılamaların
gizli yapılacağını ve sanıkların avukat bulunduramayacağını, açıkladı.
İşte
bu nedenle Nusret Bey’in yargılanması sırasındaki tüm duruşmalar gizli yapıldı
ve onu avukat bulundurma hakkı dahi tanınmadı. Bu nedenle Nusret Bey’in
duruşmalarını günü gününe takip edemedik. Mustafa Paşa başkanlığındaki
I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey’in mahkemesine 28 Nisan 1920’de tekrar başladı.
Mahkeme heyeti Nusret Bey evraklarını inceledikten sonra 29 Nisan 1920’de bazı
gazetelere ilanlar vererek; “Bayburt ve Ergani-Madeni taktil ve tehciri
meselesine dair malumatı olanların Divan-i Harp-i Örfi’ye gelerek şahitlik
yapmalarını istedi”.
Bu
ilanlardan sonra Nusret Bey’in duruşması tekrar başladı. İddia makamı önce
suçlamaları okuyarak; Bayburt ve Ergani-Madeni tehciri sırasında Ermeniler’in
ölmesine, mallarının gasp edilmesine, Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi’nin
intiharına, Trabzon’dan tehcir edilen Filoman Nuryan Binti Manu ile 12
yaşındaki hemşiresi Naime Tesmiye’nin ırzlarına geçmesine sebebiyetten dolayı
Nusret Bey’in yargılandığını belirtti.
Bu
suçlamalar karşısında Nusret Bey; Bayburt’un harp sahası içinde olması
nedeniyle buradaki Ermeniler’in kendisinin idaresi altında ancak jandarma
tarafından tehcir edildiğini, bu sırada bölgede herhangi bir vukuatın
olmadığını, tehcir edilenlerin mallarının bir komisyon tarafından satılıp
parasının da sahiplerine verildiğini, bunun da kayıtlarının sabit olduğunu,
belirtti.
Bir
başka gün mahkeme heyeti Nusret Bey aleyhine Hampartsun adlı 12 yaşında bir
Ermeni çocuğunu şahit olarak dinleyeceğini belirtti. Nusret Bey bu duruma
itiraz ederek olay anında 7 yaşında olan ve şimdi 12 yaşındaki bir çocuğun şahit
olarak dinlenemeyeceğini belirtti. Buna rağmen mahkeme heyeti bu çocuğu Nusret
Bey’in aleyhinde şahit olarak dinledi. Çocuk olayı yer ve saatine kadar ince
ayrıntıları ile anlattı ve Nusret Bey için de Mehmet Nusret ismini kullandı.
Bunun üzerine Nusret Bey; bir çocuğun böyle bir olayı teferruatıyla
bilemeyeceğini ve kendisinin Mehmet ön isminin sadece nüfuz kağıdında olduğunu
ve bu ismi nüfus memurları ve ailesi dışında kimsenin bilmediğini, ancak nüfus
memurları vasıtasıyla öğrenilebileceğini, söyledi.
Bir
başka duruşmada Haçator Seferyan adlı bir başka Ermeni aleyhte şahit olarak
dinlendi. Bu Ermeni; Nusret Bey’in asker olduğunu ve onun emriyle Ermeniler’in
öldürüldüğünü söyledi.
Nusret
Bey ise; kendisinin sivil bir idareci olduğunu bu nedenle de şahidin yalan
beyanda bulunduğunu belirtti.
Bir
başka gün mahkeme heyeti Bayburt ahalisinden Agoni Markayan, Varsenik Arisyan
Arakel ve Erfahi Arakel adlı kadınları şahit olarak dinledi. Bu duruşma
başlarken mahkeme başkanı yukarıda belirtilen kadınlara;
-“Nusret
Bey burada mı? Kendisini tanıyor musunuz?” diye sordu. Kadınlar
-“Tanıyoruz.
Ama burada değil” cevabını verdiler.
Dışarıya
çıkarılıp kendilerine gereken telkinler verildikten 10 dakika sonra kadınlar
tekrar mahkeme heyetinin huzuruna çıkarıldı. Bu defa kadınlar; “Nusret Bey evet
burada”, cevabını verdiler.
Daha
sonra ismi geçen kadınlar; Nusret Bey’i, Bayburt Ermenileri’nin tehciri,
Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi’nin intiharı ve Trabzonlu Filomen adlı kadının
ırzına geçmesi suçlarıyla Nusret Bey’i suçladılar.
Nusret
Bey yine; Bayburt Ermenileri’nin tehcirinin Erzurum’daki 3.Ordu Komutanı
Mahmut Kamil Paşa’nın emriyle jandarma tarafından salimen yapıldığını, Ovakim
Efendi’nin Mahmut Kamil Paşa’nın tehcirle ilgili emrinin gelmesi üzerine
intihar ettiğini ve Trabzonlu Filomen adlı kadına da herhangi bir kötü muamele
yapmadığını, bunu da geçmiş memuriyet hayatındaki namuslu yaşamından
çıkarabileceklerini, belirtti.
Ancak
duruşma sırasında mahkeme heyeti Nusret Bey’in hiçbir savunmasını kayda değer
almadı. Ona bir avukat bulundurma hakkı dahi tanımayarak kaderiyle baş başa
bıraktı. Nusret Bey’in geleceği mahkeme heyetinin insiyatifine bırakılmış oldu.
Nusret Bey mahkeme sırasında değişik tarihlerde eşi ve kardeşine birkaç mektup yazdı. O bu mektuplarda kendisinin suçsuz olduğunu ancak mahkeme heyetinin kendisine mutlaka ceza vereceğini belirtti.
Nusret Bey mahkeme sırasında değişik tarihlerde eşi ve kardeşine birkaç mektup yazdı. O bu mektuplarda kendisinin suçsuz olduğunu ancak mahkeme heyetinin kendisine mutlaka ceza vereceğini belirtti.
Nusret
Bey’in duruşması bittikten sonra mahkeme heyetinden Ferhat Bey Nusret Bey’in
vazifeyi suistimalden üç sene cezalandırılmasını istedi. Bunun üzerine mahkeme
başkanı Mustafa Paşa ve diğer üyeler Nusret Bey’in idamını istediler. Uzun
tartışmalardan sonra mahkeme heyeti Nusret Bey’i 15 ay kürek cezasına çarptırdı
ve mazbata-yı hükmiye de bu suretle tanzim edilerek 4 Temmuz 1920’de mahkeme
heyetince imzalandı. Ancak hemen ardından Mustafa Paşa başkanlığındaki
I.Divan-ı Harp-i Örfi azalarından Ferhat Bey’in dışında tekrar toplanarak
Nusret Bey’in idamına karar verdi. Bu kararın geçerli olabilmesi için azadan
Ferhat Bey’in de imzalaması gerekiyordu. Bunun için de Ferhat Bey’in ya ikna
edilmesi gerekiyordu ya da istifa ettirilerek yerine bir başkasının tayin
edilip onun imzalaması gerekiyordu. İşte bu amaçla 27 temmuz 1920’de Ferhat Bey
III.Divan-ı Harp-i Örfi azalığına tayin edilip yerine Mirliva Niyazi bey
atandı. Bunun üzerine 27 temmuz 1920’de Nusret Bey’in idam kararı mahkeme
heyetince imzalandı. Bu karar 4 Ağustos 1920’de padişah tarafından onaylandı ve
5 Ağustos 1920’de de İstanbul Bayezit’te infaz edildi.
Yrd.
Doç. Dr. Bayram AKÇA
Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri-II.Cilt
Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri-II.Cilt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder